19 Kasım 2009 Perşembe
işinim gücüm yok ki yani!
İşim gücüm yok mu yani hepten bu kadar boş mu yani. Bilmem anlatabildim mi: son günlerde halimi beğenmiyorum gidişimi. Postu kime serdiğim belli değil zor efendim. Daracık çıkmaz sokaklarım eften püften manzaram ah ah ah ufak tefek taşlarım günahım çok yaz efendim. Hepten bu kadar boş muyum yani bilmem anlatabildim mi. Zaafflarım kayıplarım güğümlerim kalaylarım kolay olur mu zor efendim. Bal düşümü bozmayın reca ederim!
15 Kasım 2009 Pazar
Burnumun üstü kaşınıyor..
Burnumun üstü kaşınıyor, yine çok sakız çiğnedim. Hep can sıkıntısı.
C. benim yerimde olsa sokaklara çıkardı, sokakları sayardı, adlarını düşünürdü. Yeni isimler koyup yeni hikayeler yazardı o sokaklara. Ben yapamıyorum.
Hayır. Henüz majör değil ama depresifim. İnsanları düşünüyorum. Hikayesini bildiğim insanları. Hikayeler eksik, kırık, dökük. Kendimi o hikayelerde düşündüm, iğreti duruyorum. Kendi hikayemi düşünüyorum bu sıralar sık sık. Hayır o eğreti değil. Sadece sıkıcı, bu sıralar alabildiğine yalnız ve inişsiz, çıkışı da yok. Çıkışı gösteren de yok.
geçen gün ilk kez sokaklarda koşturmadan yürüdüm. yavaş yavaş. hiç bir yere geç kalmadım...
C. benim yerimde olsa sokaklara çıkardı, sokakları sayardı, adlarını düşünürdü. Yeni isimler koyup yeni hikayeler yazardı o sokaklara. Ben yapamıyorum.
Hayır. Henüz majör değil ama depresifim. İnsanları düşünüyorum. Hikayesini bildiğim insanları. Hikayeler eksik, kırık, dökük. Kendimi o hikayelerde düşündüm, iğreti duruyorum. Kendi hikayemi düşünüyorum bu sıralar sık sık. Hayır o eğreti değil. Sadece sıkıcı, bu sıralar alabildiğine yalnız ve inişsiz, çıkışı da yok. Çıkışı gösteren de yok.
geçen gün ilk kez sokaklarda koşturmadan yürüdüm. yavaş yavaş. hiç bir yere geç kalmadım...
insan olmayan sokaklar istiyorum.
çıkıp yemek yiyebileceğim insan olmayan restoranlar istiyorum.
kimseyle göz göze gelmeyeceğim.
ne anlama geldiğini merak etmeyeceğim o bakışların.
sonra sokağın ortasına uzanıp sigaramı yakıp...
yok hayır yıldızları izlemiyicem, gözlerim kapalı olucak..
bu kadar!
kısa bir düş.
birazdan sokağa çıkıp bakıcam,
İstanbul beni duyabiliyor mu!
çıkıp yemek yiyebileceğim insan olmayan restoranlar istiyorum.
kimseyle göz göze gelmeyeceğim.
ne anlama geldiğini merak etmeyeceğim o bakışların.
sonra sokağın ortasına uzanıp sigaramı yakıp...
yok hayır yıldızları izlemiyicem, gözlerim kapalı olucak..
bu kadar!
kısa bir düş.
birazdan sokağa çıkıp bakıcam,
İstanbul beni duyabiliyor mu!
11 Kasım 2009 Çarşamba
ikilemlerim var!
ikilemlerim var. sokakta yürürken ve önümde iki bıçkın kadıköy yarması yürürken ve olabildiğince yavaş kalıbına yakışmayan adımlar atarken bu adımlar beni bir ikileme sürükler. bilirim adımlarımı sıklaştırıp önlerine geçsem, önlerinden yürüsem köşeyi dönünceye kadar kıçımı izleyecekler. arkalarından yürüsem yol boyu ya geçen gece kaç bira içtiğini ama bana mısın demediğini ya da aldığı laptopun anlamadığım özelliklerini dinleyicem. bilemedim ben onu.
ha bir seçenek daha var! sollasam mı sollamasam mı ikilemimi bu iki yarmadan birisinin farketmesi durumu. ki bu durumda da farkeden farketmeyenin koluna girip kenara çekerek "bayana yol versene öküz" temalı cümleler kuruyor. ama biliyorum öne geçsin kıçına bakalım kibarlığı bu. paranoyaklaştım mı acaba? sanmıyorum.
vs vs...ist... vs...
her günki yol düzergahımda Alkım Kitapevi var. evden çıkıyorum, sokakları geçiyorum, Alkım'ı da geçiyorum. vitrinine bakıyorum ve geçiyorum. Buraya kadar sorun yok. Sorun yok ama atladığım bir şey var. sokağa çıkarken biliyorum ki sokakta ya da evinde orada bir yerde O'da var. Ve atlayamadığım bir şey daha var. O da umut. Belki bugün karşılaşırız? Beşiktaş dolmuşuna biner? Belki yanında kız arkadaşı olmaz? Belki son anda dolmuşa yetişir tek kişilik yer kalmıştır. Yanında kız arkadaşı vardır.. Bu dolmuşta iki kişiye yer olmadığını görür...vs vs vs ... gerisi ise aynı yollardan geri dönüş. umutlar bir sonraki güne. yine. ve yine Alkım'ın önünden geçerim. yine vitrine bakarım. ve yine gidiş yolunda değil de dönüş yolunda o kitabun tanıtım afişini görürüm. " Başkasını seviyorum"....vs vs vs
10 Kasım 2009 Salı
aylak adam 50 yasinda!
7 Kasım 2009 Cumartesi
3'lü kanepe bir de koltuk!
aylak bilim insani olarak evet yaptım bunu, salonumun kaç kişiyi kaldırabileceğini hesapladım! 3'lü kanepe sıkışarak oturunca 4 kişi alır, tekli koltuk adı üstünde tek okur otursa oraya, 4 tane sandalye var, etti 9.. himm blog okurlarında maviyazar ve merve tanıdık onlar yere otursunlar..9 kişi ayakta kaldı. hepinizi salonumdan seviyorum ama salonum 20 kişi almıyor. laaan 20 izleyicim olmuş sayın okur hayat ne garip di mi vapurlar falan :D
hele bir de bunun korsanı var, kitaba para vermeyip arkadaşınınkini okuyanı var, izleyici olmayıp bakıp kaçanı var desen nerden baksan 25-26 vardır.
dur bak tedirgin oldum, bilmeyene link vermeli. sayın üstad kaan sezyum'un yalancısıyım okurlar en güzel salondan sevilir der. yoksa ne yapıcam hepinizi salonumda! sevgiler!
hele bir de bunun korsanı var, kitaba para vermeyip arkadaşınınkini okuyanı var, izleyici olmayıp bakıp kaçanı var desen nerden baksan 25-26 vardır.
dur bak tedirgin oldum, bilmeyene link vermeli. sayın üstad kaan sezyum'un yalancısıyım okurlar en güzel salondan sevilir der. yoksa ne yapıcam hepinizi salonumda! sevgiler!
biz halit mandalinalarını yiyoruz! ya siz?
sıkmalık aldığın portakalın susuuuz, posalııı, böyle içi geçmiş portakal çıkmasından hiç haz etmiyorum. pazardan alıyorsun sen bir tanesin diye ee ne oldu eve geldin bin tane susuz iğcik dolu içi.
yo yo yo fesatlaşmayın portakallardan erkeklere, ikili ilişkilere geçmiyiceğim. hele hele mersinli olmam-eskiden tüm oraların portakal bahçesi olması ve mersin erkeklerinin biraz.... neyse içiniz fesat...derdim portakallarla, yani en azından bugün.
mandalinalarımızın markası da gerçekten halit. çikita muz gibi. üstünde etiketi var. halit diye sevgilim hiç olmadı. fesat olmayın :D
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)