12 Mayıs 2014 Pazartesi

surreal


"MAGURO MAGUROO"

sevgilim bir yaz gunu sabah beste tokyo balik halinde boyle bagiriyordu.
maguro japonca ton baligi demek, demekmis, elimizdeki rehber kitap oyle yaziyor. Biz o saatte dilini konusmadigimiz bir ulkede balik halinde tuna baligi acik arttirmasini izlemeye niyetlenmisiz. ve fakat Tsukiji balik pazari dunyadaki emsalleri icersinde en buyugu ve sabahin besinde biz o devasa yapi icerisinde kaybolmusuz. bir o yana bir bu yana ilerlerken sevgilim de tek tuk denk geldigimiz pazarcilara "maguroo maguroo?" diye yol soruyor. onlar elleriyle kollariyla ellerinden geldigince tum vucutlariyla bize yol tarif ediyor biz "arigato arigato".. elimizle kolumuzla elimizden geldigince tum vucudumuzla tesekkur ediyoruz.

sevgilim guzel yemek seviyor, herkes sever, sevgilim daha cok seviyor. Paris'te guzel yemek bulmusuz, bir ara sokak, aile isletiyor, restoran sahibi iceri her gireni operek yerine oturtuyor, bizi opmuyor biz yeniyiz. ama bolca guler yuz. ben cok yorgunum, yapmam ya yapmisim o defa yemekten once redbull istiyorum. Restorandaki herkes guluyor, edepsiz espriler yapip, sevgilimin sirtini sivazliyorlar, bana goz kirpiyorlar, kizara kizara gulumsuyorum. normalde sinirlenirim ya sinirlenmiyorum.

Londra'da bir cuma, sevgilim oglenden mesaj yazmis "aksama lobster&burger" icin isim yazdiriyorum". ah tabii gidelim. ben o gune kadar istakoz belki gormus, yendigini ise bir ihtimal filmlerde gormusum, yasim 25, yemege daha cok saat. youtubedan vidyolar izliyorum "how to eat lobster in a restaurant" sonuna soru isareti koymuyorum, soru isareti koymadan da google istedigim seyi buluyor. google cok comert. ama yine de ilk kez istakoz yerken hep saga sola ah bir de karsimdaki sevgilime bakiyorum, dogru mu yapiyorum?

Seychellesde mahe adasi. mahe'de kumsal ustu catisi bambu tavani kum restoran. bir yaz gunu, tabaklarimizda karides. o gune kadar ogrendiklerim var. istakoz yemeyi youtubedan, catal bicakla karides soymayi sevgilimden ogrenmisim. annem ogretmen, babamin dukkanimiz var. ilkokulda "baban ne is yapiyor?" diye sorulunca heyecanlanip boyle demisim, babamin dukkanimiz var..  iste o gun ordayiz, gunes batiyor, deniz isildiyor biz karidesleri catal bicakla sogutuyoruz. restoranin sahibi masaya geldi, siz dedi, manyak misiniz? tatildesiniz, bir de ustune sahildesiniz zorunuz ne? catal bicak benim, aliyorum, alin elinizle yiyin..

ilk "bu kesinlikle surreal" dediginde neredeydik hatirlayamiyorum. Saniyorum katar doha'da eski sehirde ara sokaklarda yuruyorduk. sevgilimin nicin surreal buldugunu az cok seziyordum ve fakat benim icin elazig'in ara sokaklarinda dolasmaktan pek de farki yoktu. ha belki sokaklarda daha az kadin vardi ve esnaf lokantalari daha kirliydi. ve elbette elazigin arka sokaklari gokdelenler ve yedi yildizli ultra mega luks otellere cikmiyor, neyse ki.. ve yani iste sevgilim o gunden sonra pek cok kez bu lafi dunyanin farkli koselerinde tekrarladi "su anda bu yasadigimiz gercek ustu, farkinda misin?"

cogunuz, biliyorum, hatirlaya hatirlaya yasiyorsunuz, ben unuta unuta. abimin kac yasinda oldugu her soruldugunda yeniden hesaplarim, oldugu yildan dogdugu yili cikaririm, kac yasinda oldugunu hep hatirlasam kafayi yerim, unuta unuta yasiyorum. babam mesela kim sorsa hangi gun oldu, hep yeniden hesaplarim agbimin dogum gununde topraga verildigine gore bir cikar, 29 kasim. hep hatirlasam, maazallah.. unuta unuta..

iste buraya bunlari ondan yazdim, artik cok seyi unuttum, belki iyi de oldu ama kafam ceryan yapacak kadar bosaldi, artik hatirlayacagim seyler koycam, iste sevgilimi koyayim diyorum, her sevgilim dedigimde "MAGUROOO" diyisi var, bu guzel, yuzu guluyor, yuzumu gulduruyor, bu kalsin.. hatirlarim ben bunu...



7 yorum:

Adsız dedi ki...

bazen birilerinin mutluluğu sinir eder beni,
kıskançlık demek kolay,

mutluluğu hak etmediğini düşündüğümden değil, sahte gelir o mutluluk, kendini kandırma çabası vardır sanki,

güçlü ve güçsüz olmak diye bir ayrım var mı bilmiyorum, güçsüz olmak işine gelen bir başka güç gösterisine dönüşür gibime geliyor

kadınlar, güçlü erkeklerden hoşlanır

unutmak ne işimize yarıyor bilmiyorum, olanı olduğu gibi kabullenmek niye bu kadar zor

kendine güçsüz olduğunu söyleyen biri, başka konulardaki yetersizliğini kendine itiraf edemez mi

bir sabah programı 'günaydını' bolluğunda sevgilim sevgilim, o 'günaydınlar' kadar buz

''caddelerini sokakları hep özleyeceğim londranın, ama seni asla'' diyen bir kadının bu itirafı mutluluk itirafından daha sahici geliyor bana

karanlık aydınlıktan daha sahici ondan mı?

mücevherler lüks lokantalar cazip gelir bazı kadınlara

bazılarına da diyar diyar gezmeler

belki de düz ezik erkek aklı işte

niye güçlü olmaya heves etmez bir insan ben onu hiç anlamıyorum

niye illa beceremeyeceğinden korkar

nedir bu düşkünlük korkusu

en fazla olacağın o itelenmiş sokak çocuklarına dönmek ki ne var bunda, o çocukları çok sevdiğini söyler herkes

geçende attığın bir fotoğraf, fotoşop motoşop yok mu biriniz saçımı düzeltiverin yazısı. İma ettiği bakın burda yüzüm photoshopsuz güzel, sabah mahmurluğuyla böyle güzelim haberiniz ola

samimiyet diye bir şey olmayabilir, kavram olarak yani, boş bir lakırtıdır belki

ben nasıl mal ve ezik biri olduğumu biliyorum ve kötücüllüğümü bulaştırmak istiyorum belki de

senin böyle güçsüzü oynamanı, katlanamam dayanamamcılığına uyuz oluyorum o kadar

mutluluğu konuştuğu bir kimsesiz çocukta bulan kadının, bu yeni mutluluk uğraşları sinirlendirdi beni

bok vardı yazacak bunları, yazdım ama
kötülük mü yapıyorum sana, sanmıyorum,

unutursun bunları da

madamkiaylak dedi ki...

ama siz ofkeyle yazmisiniz yorumunuzu kuzum. halbuki ben kim oldugunuzu dahi bilmiyorum.
elbette konusalim, samimiyetten de konusalim ve fakat once bana isminizi bahsedin..

Adsız dedi ki...

evet öfkeyle yazdım kuzusu,
ismimi verecek olsam başta verirdim değil mi,
ama tanıdığın geçmişten birileri falan değilim emin ol,
yüz yüze gelsek, değil sana dünyadaki hiç bir insana bu yazdıklarımı söyleyemezdim zaten,
ismimi verememek benim genel karaktersizliğimden ötürü

kafa yorucak bir şey değil, ne mal olduğum ortada boşver

Unknown dedi ki...

Yazının sonunda harika bağlamışsınız! Bayıldım! :)

Unknown dedi ki...

Adsız'a: Mutluluk sahtedir tabii! Kendini Yüce Yargıç tahtına oturtan ve hayatta/ölümde, dünyada/uzayda gördüğü/göreceği/görmeyeceği herkesi/her şeyi ve hatta hiçliği bile yargılayan/yargılamaya çalışan/yargıladığını, yargılayabileceğini sanan biri için mutluluk yoktur. Ve bu da bir yaşam tercihidir. Yargılanabilir, yargılanmayabilir. Bu da bir tercihtir. :) Tıpkı mutluluk gibi...

madamkiaylak dedi ki...

uzun zamandir bahcesinde ebruli, hanimeli olan evleri dusunuyorum. ve bahcesinde ebruli, hanimeli olan evlerde mutlulugu arayan-bulan kadinlarin dev isler basarmis, dev adamlar tarafindan asagilanisini..
Ufak bir rutinimizdir annemle, ola ki Nazim Hikmet'in bir siiri kulagimiza calindi, iste o an annem sorar
"Pinar sence bu siirini hangisine yazdi? Piraye'ye?"
annem o kadinlara yazilmislara yogunlasir, ben biraz daha genelinde, bu siir kalbi kirik bir kadina yazilmisindayim, siiri yazan tarafindan kalbi kirilmis.
velhasil varacagim yer belli.
mutluluk vardir, yoktur, kavramdir, indir, cindir bilemem. ama benim mutluluk bahcesinde ebruli, hanimeli acan evleri asagilayan adamlarla olmuyor, ebruliye su verip, hanimelinin topragini degistirenle oluyor. boyleyken boyle sayin adsiz. umarim gec de olsa uzun yorumunuza cevap olmustur.

madamkiaylak dedi ki...

ve Hatice, tesekkur ederim. gene beklerim, hep beklerim. :)