25 Ekim 2018 Perşembe

Sağ elle sol kulağı gösterirken heyecanla bağırılmaz ki. Bağırılmaz!



Cem Karaca dinleyip ağlamak ne ayol? bildiğin düz gurbet bu. neye ağlıyorum o da belli değil. Cem Karaca "deniz üstü köpürür" diyor. hey canım'ı bir eşlik ediyorum höykürmek ama ne höykürmek. Cem Karaca bir ağzını açıyor, sanırsın eve bomba düşüyor

Ucundan dolanacak, kenarından dokunduracak konu değil. Türkçe'yi özlüyorum. Kaç oldu? bilmiyorum. oldu biraz Türkiye dışında yaşıyorum. Türkiye'yi de özlüyorum ama beni ağlatan o değil. Türkiye'dekileri de özlüyorum ama beni ağlatan Türkiye'dekiler de değil. Çabasız konuşmayı, çabasız anlamayı özlüyorum. Geçen oldu "şuradaki şunu uzatır mısın?" derken ta şuraya çöküp başımı elimin arasına alıp hıçkıra hıçkıra ağlayasım geldi. çünkü şuradaki şunlarla hayat geçiyor da, sanki yüzde %82 geçiyor. hayatımın eksik yerlerine yerleştirdiğim şuradaki şunlar, buradaki bunlar hayatımın o %20'sini cukkalamış ve hiç geri vermeyecek gibi.

Çok şükür derdimi anlatacak, işimi görecek, sohbetimi şey edecek kadar İngilizce biliyorum. Türkçen de zaten bir o kadardı diyeceksiniz ama değil. geçen mantar topluyoruz, dönüm dönüm bahçe, saatlerce yürüyoruz. burnuma bir koku geliyor, ne bu? anason? evet ANASON! Dönüyorum sağıma, "aldın mı kokuyu? bu şey. şey bu. hani rakı yaparken kattıkları şey". oldu mu, olmadı. bak Türkçe yazarken bile ne güzel bir anda heyecanla bağırdım büyük karakterlerle, sağ elle sol kulağı gösterirken heyecanla bağırılmaz ki. bağırılmaz.