25 Haziran 2010 Cuma

"takıntı"

"Takıntı, Ruhçulukta, “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır." wikipedia.

söyleyeceklerim var hakim bey!
"bedensiz ruh" günümüzde pek sık rastlanılmayan bir olgu. lakin "ruhsuz beden" deyince pek çok hanım kızımızın, ben hariç değil, gözleri doldu. aha gördüm buğulanıp-uzaklara daldı. kaç sigara yakıldı şu satırlar okunurken, çevrede bedensiz dolaşan ruhlar bilir.
google hala elimin altındayken arattım: "bir ruhsuz bedenin bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması nedir?" diye. google ruhsuz ruhsuz baktı sayın okur. wikipedia kıçını döndü. incisözlüğe bulaşmadım, neme lazım.

ruhun kulaklarını çınlatınca, akıl mı ruhtan çıkar, ruh mu akıldan deyu akıl yürüttüm ve cücük kadar kalan aklıma başvurdum bu soru için.

"bir ruhsuz bedenin bir bedenliyi, daha trajik kılmak için, bedenliden öte ruhlu bir bedenliyi hükmedecek derecede etkisi altına alması puştluktur, şerefsizliktir, kavgada yapılmayacak harekettir. buna izin verme ise gözü kör olasıca körkütük aşktır.

8 Haziran 2010 Salı

ayağını denk al yorganı geçmesin!

sen sen ol başka blogları okuma okur..
bugüne kadar kendi yağında kavrulan en yüzeyselinden bir blog yazarıydım.
ağzımın tadi yemeğimin tuzu hayatımın neşesi vardı.
desem de inanma, anneme birisi sistematik duyarsızlaştırmayı öğretmiş
gün be gün yemeklerden yağı-tuzu biraz daha kesti.
keza tanrının da psikolojiye yatkınlığı yadsınamaz.
o da gün be gün yaşam enerjimden tasarrufa gitti.
isyan etmedim sayın tanrım, yüce tanrım. başlangıç düzeyi bir serzenişti bu. seni senin silahınla vurucam isyanıma sistemetik duyarsızlaştırcam seni, yüce tanrım.
bir gün karşımda "tanrıyla böyle konuşulmaz, ağzını topla" derken bulucan kendini. uyarmadı deme. uyarmadı deme tanrım.

neyse konuya dönelim. konumuza demedim. diyemedim. ne diyicem sayın okur? bu devirde kim kimin davasını sahiplenip arka çıkıyor? hepimiz bir benci. egonun süperegoyu yamulttuğu, idin tüm buralar benim ulan dediği devirler. ah freud. canım freud. devir değişti freud. çelik de değişti freud. bil bunları artık freud.

konumuzda kalmıştık. konumuz şu ki. başka blogları okumayın. ben okudum pişman oldum. zamanında benim elimden tutup yol yordam gösterenim olmadı. şimdi ben yaptım siz yapmayın. son bi kaç gündür o bloğ senin, bu bloğ bir başkasının, o bloğ filancanın bloğ bloğ geziyorum. statcounterınızdaki şişkin tıklanma rekorları hep benim sayemde. şerefisizim okudukça okuyasım geliyor.ne güzel yazanlar var. okudukça yazmayasım bir o kadar konuya bağımlı değişken olup aynı surette azalmak istiyor.yo yo kıskançlık değil başlangıç düzeyi bir öykünme de sen ona.

zaten bloğum-aylağım-gözümün nurunun; fonusu,tonusu, şu üstteki fotosu her şeyiyle şu sıralar gözüme batıyor.
ah o tutucu, tutumlu zamanlar. tepresyon baş gösterince prozaktan önce saçını kestiren, boyatan kadınlar..devir değişti dediydim. tepresyon baş gösterince saçımdan önce blogda değişiklik yapma isteği hasıl oldu. yo yo gelecek post pasta tarifi ya da moda kritiğiyle karşınıza çıkmıyıcam. benim de sınrılılıklarım var. bekle gör.
uslu dur.
yanındakiyle konuşma.
başka blogları sakın okuma.
saalıcakla.

4 Haziran 2010 Cuma

sıkıldım ve sikildim, türkçe "karakter eksikliği"nden fazlası var bu ikisi arasında..

çok sıkıldım lan blog.
eskiden bi boşluk, açlık vardı içimde
ne atsam alıyordu, ne atsam dolmuyordu.
şimdi kafam dolmuş, içim kabarmış.
şimdi hiç bir şeyi kabul etmiyor.
kimseyi, hiç bir şeyi kabul etmiyor.

2 Haziran 2010 Çarşamba

ilişkileşmek

yaz geldi ilişkiler sezon açtı. çevremdeki herkesin bir ilişkileştiği var bu sıralar. bendeyse durum günü birlikleri birleştirip beşi bir yerdeden altın günümde çeyrek topluyorum.
e tabi kiraz mevsimi boy gösterince "erkekler" başlıklı kız buluşmaları da perdeleri açtı.
hani genel kabul gören bir söylem vardır ya Türk erkekleri cinselliği ebeveynlerinden, güvenilir kaynaklardan değil de porno dergilerinden (cd'lerinden), akran muhabbetlerinden öğrenir diye. işte Türk kızları da ilişkileşmeyi kız toplaşmalarındna öğrenir. halbuki her ikisinde de aynı hezimet yaşanır.
biz kızlar biririmizin ilişkilerine ne kadar zarar veriyoruz görmek çok da zor değil. kızların birbirine sorduğu "aa hala aramadı mı seni?" sorusu yüzünden her gün kaç ilişki ziyan ediliyor bir bilseniz.. hele hele "ee ailesi de iyi" cümle öbeği tehlike çanlarının ilk sinyali gibi.
bütün kızlar gene toplaşalım, kısır mısır yapalım ne biliyim regli sancısına küfredelim ama zaten ilişkileşmek sonusuz çeşitlilikte bir hadise. kendi sınırlı evrenimizden edindiğimiz 3-5 ilişki repertuarımızla müdehale de sınır tanımazlık da neyin nesi?