26 Şubat 2010 Cuma

di mi cevat abi?


- cevat abi niye öldürdün adami?
- ne yapsaydim benjamin, tanimadigim adama sarılsa mıydım?
- tabi tabi..

fesat olun..

24 Şubat 2010 Çarşamba

tüm kirliler bir sepette..

tüm kirliler bir sepette

kirlileri yıkamadan ceplerine bakmak lazım gelirmiş. hele hele bir peçete, bir kağıt ceplerde kaldımı yıkanırken hepsini mahvedermiş. yapışıp kalırmış o peçete iğcikleri. bir daha hiç öyle eskisi gibi olmazlarmış.
tüm kirlilerim aynı sepette. bu defa fesat olabilirsiniz. evet hep o ikili ilişkiler bazen üçlü. bazen monoton. bazen monolog. bazen yok .

yıkayasım gelir bazen hepsini. genelde kıyamam. vitrine dizip tüm bibloları uzaktan bakarım, tozlarını alırım..arda bir kaçını kırarım.. hep o freudyen kazalar..

ama yıkamadan once ceplerine bakmak lazım gelirmiş. ahh o çok ağlamaklı ilişkiler. her ilişkiden sonra peçeteleri atmak gerekirmiş. ya da yıkamadan once ceplere bakmak.. ahh o alınıp da ceplerde bekleyen kartvizitler. aranmayan numaralar. aranıp da cevap verilmeyen numaralar.. hep hep yıkamadan ceplere bakmak gerekirmiş...

tüm ceplerımi boşalttım.. üç taso, bir kaç ciklet, üç-bes kuruş, bol selpak, bol kartvizit, bol prezervatif, bir miktar da monoton monolog vardı elimde.

değmiş dedirtiyor degil mi?....

isteyenle futbol çıkartması, bir doz sevgi ve bir kaç ilgi karşılığı değiştirebilirim!!!

23 Şubat 2010 Salı

karşılaşma! sakın karşılaşma benimle!

şehre adımımı attım. dediler ki bu sokaklarda herkesi görürsün, bir o hariç.. bazen görmek istersin de göremezsin, bazen göremezsin de görmek istersin dediler. bazen sokaklarda bir onun için yürürsün de göremezsin, bazen artık görmek bile istemiyorum dersin de yine de bir parçan görmek ister de göremezsin dediler.
her adımını attığın sokağa yeni bir senaryo yazarsın, burda karşılaşsak bir de şöyle karşılaşsak dersin. sonra gülümsersin, sonra kendini tutamaz gülersin, bakarsın çevrene "biri gördü mü?" diye. tüm dünya gördü, hissetti, bildi zannedersin. o hissetmez, korkular, acılar, sezen aksular anlamsız..

sonra bir gün
henüz senaryosu yazılmamış bir sokakta
henüz tanımadığın bir adamı öperken
henüz yüzün sokağa dönmemişken
daha hazır değilken

o seni görür.

sonra yeni senaryolar yazarsın dediler...

16 Şubat 2010 Salı

garcia etkisi!

insanoğlu garip bir makine! boğazın şiştiğinde dondurma yemek istiyorsun.. regli olunca taşa oturmak istiyorsun.. depresyona meyilli olduğun zamanlar sezen aksu dinlemek istiyorsun.. sabah erken kalkman gereken akşamlar kahve içmek istiyorsun.. süründüren piçin tekinden vazgeçmek istemiyorsun.. ve bunların tümü için it gibi bi istek duyuyorsun..
psikoloji insan ve davranış bilimi, öyle geçiyor sözlüklerde ama ben bu işten bi bok anlamadım.. hani bize öğretilen "olumsuz tad kaçınması" denilen bir şey vardı. Buna garcia etkisi de denirdi. hatta link de vermeden kısaca şöyle idi bu garcia meredi: "Garcia Etkisi; Bir organizmanın yediği ve yedikten sonra kötü hissettiği değişik tadı olan yiyecekten kaçınması. Olumsuz tat koşullanması (zehirlenme ya da etkilenme yiyeceği yedikten bir kaç saat sonra , hatta yiyecekten kaynaklanmamış olsa bile) yoluyla öğrenme tek bir denemeden sonra olur."
hani öğrenme tek bi defada şıppadanak oluyordu.
ne oldu? ya da ne olmadı?

1 Şubat 2010 Pazartesi

yeni hipotezim; beck depresyon olcegi aylaklar ile depresyondaki bireyleri ayirt edemez! misal; " hic calisamiyorum" "artik hic bir sey yapamayacak kadar yoruluyorum" maddeleri alanen aylaklikla koreledir! :D " bu tür sıkıntılarım beni öylesine endişelendiriyor ki artık başka bir şey düşünemiyorum" maddesi ise aylaklık manifestosuna girebilicek kadar belirleyicidir! :D